Karagöz; deve ya da manda derisinden yapılan ve tasvir adı verilen insan, hayvan veya eşya şekillerinin çubuklara takılıp arkadan verilen ışıkla beyaz perde üzerinde hareket ettirilmesi esasına dayanan gölge oyunudur. Oyun adını başkişisi olan Karagöz’den almaktadır.
Gölge oyununun kaynağı Güneydoğu Asya ülkeleri olarak kabul edilir. Türkiye’ye gelişi hakkında ise değişik görüşler vardır. Ayrıca Karagöz’le Hacivat’ın yaşayan kişiler olduğuna dair anlatılan hikâyeler de var. Bunlardan en bilineni Karagöz ve Hacivat’ın Sultan Orhan zamanında Bursa’daki Ulu Cami’nin yapılışında usta olarak çalıştıkları, sık sık işi bırakıp espriler yaptıkları, işçilerin bunları izlediği ve inşaatın ilerlemediği, durumu gören Sultan Orhan’ın Karagöz ve Hacivat astırdığı, sonra da pişman olduğu, Şeyh Küşteri adlı birinin Karagöz ve Hacivat’ın resimlerini yapıp arkadan ışık vererek bir perdede oynattığı şeklinde olanıdır.
Kendi mizah anlayışımıza, sanat zevkimize ve estetik anlayışımıza göre biçimlendirilen ve geliştirilen gölge oyunu Karagöz 18.yy.’dan itibaren halkın en sevilen eğlence türlerinden biri olmuştur. Usta çırak ilişkisiyle yetişen Karagöz sanatçıları saraylardaki ve konaklardaki eğlencelerde, kahvelerde gösteriler yapmaya başlamışlardır. Bu durum 19.yy.’ın ortalarına kadar sürmüştür. Avrupa tiyatrosunun ülkemize gelmesi, sosyal ve ekonomik değişiklikler nedeniyle 19.yy.’ın sonlarından itibaren Karagöz’e ilgi azalmaya başlamıştır. Bugün sayıları çok az da olsa Karagöz sanatçılarımız bu sanatı yaşatmaya çalışmaktadırlar. Karagöz tek sanatçının yeteneğine bağlı olarak oynatılır. Perdedeki tasvirlerin hareket ettirilmesi, değişik tiplerin seslendirilmesi, şive ve taklitlerin hepsi bir sanatçı tarafından yapılır. Sanatçının yanında kendisine yardım eden iki yardımcısı bulunur.
Karagöz’de komik ögeler öne çıkarılarak konular işlenir. Çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü ögeleridir.
Karagöz dört bölümden oluşur. Oyun başlamadan önce perdeye göstermelik adı verilen görüntü yerleştirilir. Bu seyirciyi oyuna hazırlamak ve merak uyandırmak üzere yapılır. Göstermelik “Nareke” adı verilen bir düdük sesi ile kaldırılıp oyun başlatılır.
1- Hacivat’ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz’ü çağırdığı ve Karagöz’le Hacivat’ın kavga ettikleri giriş bölümüne mukaddime denir. Bu bölümde Hacivat’ın söylediği perde gazelinde oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi, tasavvufi anlamı vurgulanır.
2- Muhavere bölümünde, oyunun başkişileri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış somutlaştırılmış ikili konuşma yer alır. Muhavere tekerleme biçiminde de olabilir. Bu bölümde Karagöz ve Hacivat’ın kişilik özellikleri ve karşıtlıkları vurgulanır. Muhavereler oyunla ilgili olabildiği gibi ilgisiz de olabilir.
3- Asıl hikâyenin anlatıldığı, diğer tiplerin perdeye geldiği bu bölüme fasıl adı verilir. Oyun buradaki konuya göre isim alır. Fasılın sonunda oyuncular perdeden ayrılır, Hacivat ve Karagöz kalır.
4- Bitiş bölümü oyunun sonunun haber verildiği bölümdür. Bu bölümde Karagöz’le Hacivat oyundaki esprilerden ve yanlış anlamalardan dolayı seyirciden özür diler bir sonraki oyunun duyurusunu yaparlar.
Oyunun başkişileri Karagöz ve Hacivat’tır. Diğer tipler Tuzsuz, Çelebi, Matiz, Tiryaki, Beberuhi, Arnavut, Yahudi, Kürt, Laz, Zenneler vb.
KARAGÖZ: Konuşmaları ve davranışları kaba olmasına rağmen halkın ahlak ve sağduyusunun temsilcisidir. Özü sözü bir, dürüst bir kişiliktir.
HACİVAT: Medrese eğitimi görmüş, düzene uygun davranışlar sergileyen bir kişiliktir. Şiirsel ve edebi konuşmaları ile dikkat çeker.
ÇELEBİ: Osmanlı döneminde, eğitim görmüş, kibar sosyete tipini temsil eder.
MATİZ: Sürekli alkol alan bir kişiliği temsil eder.
TUZSUZ: Kabadayı bir kişiliği temsil eder.
BEBERUHİ: Davranışları ile yarı çocuk özelliği gösteren bir tiptir.
ZENNE: Oyunda yer alan kadınlara denilir. Her oyunda farklı bir tipi canlandırmaktadır.
TİRYAKİ: Sürekli afyon içen, uyuyan bir kişiliği temsil eder.
ARNAVUT, ACEM, RUM, YAHUDİ: Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan azınlıkları kendi ismiyle temsil eden tiplerdir.
LAZ, KAYSERİLİ, RUMELİLİ, EFE, ZEYBEK: Osmanlı İmparatorluğu içinde halkı oluşturan bölgesel tiplerdir. Konuşmaları ile yöresel özellikleri yansıtırlar.
Karagöz’ün Tekniği
Karagöz’ün oynatıldığı beyaz perdeye “ayna” adı verilir. Perdeler önceleri 2×2.5 m. İken sonraları 110×80 cm. ebatında yapılmaya başlanmıştır. İç tarafta perdenin altına kurulmuş “peş tahtası” vardır. Oyunda bunun dışında zil, tef, kamış, nareke (düdük), perdeyi aydınlatacak kandil ve ampul vardır.
Tasvir Yapımı
Karagöz oyunundaki kişiler ve şekiller deriden yapılan tasvir, suret veya figür ismi verilen şekillerle canlandırılır.
Tasvirler cam deri tekniği ile tabaklanan, şeffaflaştırılmış deve, düve, at ve eşek derilerinden yapılır.
Tasvir yapımının temelinde iyi bir deri işçiliği vardır. Tasvir için hazırlanan deriden, yapılacak tasvir büyüklüğündeki deri bahçıvan makasıyla kesilip nemlendirilerek kaba kâğıt altında bir süre bekletilir. Nemlendirilen deri kalıbın üzerine konulup çini mürekkebi kullanılarak rapido kalemle çizilir. Çizginin dışından kesilip makas yerleri çekiçle dövülerek yassılaştırılıp kalıp hazırlanır. Hazırlanan kalıp “nevregan” adı verilen büyüklü küçüklü çeşitli boyutlardaki özel kesme bıçaklarıyla işlenir.
Nevreganlama işlemi ıhlamur ağacından bir tahta parçasının üzerinde yapılır. Nevreganla tasvir çeşitli büyüklükteki delikler açılarak işlenir. Deri artıkları yassı nevreganla çift taraflı temizlenir. Bu işlem tamamlandığında deri (eğe ile çizilip ağaç kenarında bastırılarak kesilen) cam parçası ile deliğin açılış yönüne doğru delikleri kapatmasın diye dikkatlice temizlenir. Tasvirler boyanırken renkleri elde etmek için kök boya da denilen doğal katkı maddeleri (nar şerbeti, bal, ağaç kabukları, ceviz kabuğu vb.) kullanılır. Bunun yanısıra ekolin boyalar ve çini mürekkebi kullanılmaktadır. Tasvirler çift taraflı boyanıp, çini mürekkebi ile kontür çekilerek boyama işlemi tamamlanır. Daha sonra sopaların takılacağı delikler “çiçek zımbası” adı verilen bir aletle delinerek üstüne düğme adı verilen deri parçası dikilerek hazırlanır. Hazırlanan parçalar birbirine “kat küt” adı verilen ameliyat ipliği ile özel bir bağlama yöntemi kullanılarak birleştirilir. Bitirilen tasvir eğrilme, bükülme olmasın diye bir süre baskıda tutulur.