Asıl adı Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî olan İbn-i (İbn) Haldun, 1300’lü yıllara damgasını vurmuş ünlü bir Müslüman düşünürdür. Tarihte hem bulunduğu çağa damgasını vuran hem de devlet adamlığı görevinde bulunan pek az kişi vardır. İbni Haldun bu şanslı azınlıklardan biridir. İbn-i Haldun Kimdir?
Modern çağ historiyografisinin (tarihyazımı) öncülerinden kabul edilen İbni Haldun, aynı zamanda iktisat ve sosyoloji alanlarında da çağın öncülerindendir. Dönemin soylu ailelerinin birine mensup olan İbni Haldun, bu sayede çağın en usta alimlerinden ders alma imkanına sahip olmuştur.
Siyasi hayata veda ettikten sonra kaleme aldığı “Mukeddima” adlı eseri, İbni Haldun’un adını tarihe altın harflerle yazdıran bir baş yapıtı olmasına rağmen maalesef Arap toplumlarında hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih anlayışını derinden etkilemeyi başarmıştır. Bu makalemizde, yüzyıllar önce yazdığı eserlerle günümüze hala ışık tutan ünlü Müslüman düşünür İbni Haldun’un hayat hikayesini sizlerle paylaşacağız.
İbn-i Haldun Kimdir?
İbni Haldun, 27 Mayıs 1332’de Tunus’da doğmuş ve 74 yaşındayken 19 Mart 1406 yılında Kahire’de hayata gözlerini yummuştur. 14. yüzyılda yaşamış en büyük tarihçilerden ve toplum bilimcilerinden biridir. Köklü bir aileden geldiği için hem dönemin şartlarına göre çok üst düzeyde bir eğitim almış hem de devlet görevlerinde bulunmuştur.
İbni Haldun, sadece Tunus’ta değil aynı zamanda Fas’ta da üst düzey görevlere getirilmiş bu görevlerinden ayrıldıktan sonra ise Mısır’a geçmiştir. Siyasal rakiplerinin entrikalarından ötürü yaklaşık 2 yıl boyunca hapis yatan İbni Haldun, buna rağmen Bedevi kabilelerini tanımakta uzman olduğu için pek çok devlet liderinin de danışmanlığını yapmıştır.
Aynı zamanda Mısır’da kadılık da yapan İbni Haldun’un adını tarihe geçiren olaylardan biri de Şam’ı işgal eden Timur ile yaptığı görüşmedir. Bu buluşma, bir bilgin ile bir fatihin buluşması olarak tarihe adını yazdırmıştır. Ömürünün büyük kısmını idari ve siyasi görevlerde çalışarak geçiren İbn-i Haldun, tarihsel bilginin yanlışlardan arınmasını amaçlamış, bu doğrultuda bugünkü sosyoloji biliminin temellerini atmıştır.
İbn-i Haldun’un Hayatı
Tunuslu devlet adamı, düşünür ve siyasetçi olan İbn Haldun, soylu bir aileye mensuptur. Gençlik yıllarında döneminin ünlü hocalarından; fıkıh, matematik, edebiyat, felsefe, dil bilimleri, tabiat bilimleri, hadis ve tefsir dersleri almıştır. Tarihe bakış açısı ile bugünümüze ışık tutan ünlü düşünüre göre; “Sebebi bilmeden sonucu anlayamadığımız gibi geçmişi bilmeden de şimdiki cemiyeti bilmek zordur, çünkü tarih hâlihazır durumun sebebi mesabesindedir.”
İbni Haldun, ölümünden yaklaşık 4 yüzyıl sonra 1800’lü yıllarda Avrupa’da da yavaş yavaş hak ettiği saygıyı görmeye başladı. Yazdığı eserlerle Avrupalı tarihçilerin dünyaya daha farklı gözlerle bakmasına yol açan İbni Haldun hakkında, ünlü tarihçi Toynbee şu sözleri söylemiştir: “Herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en büyük tarih felsefesinin sahibi”.
İbn-i Haldun’un Siyasi Hayatı
Bicaye Hafsi Sultanı Ebu Abdullah’ın vezirlik görevini kabul eden İbni Haldun’un sorumluluğu Berberi kabilelerinin devlete ödemesi gereken vergileri toplamaktı. Ancak bu iş sanıldığı kadar kolay değildi çünkü o dönem hem Afrika ülkeleri hem Berberi kabileleri karışıklık ve sıkıntılar içerisindeydi. Ebu Abdullah 1336 yılında vefat edince vezirlik görevi de son bulan İbni Haldun, bu sefer de Tilimsan Hakimi Ebu Abbas ile birlikte devlet görevlerinde bulundu.
Ancak Tilimsan Sultanı’nı yenerek tahtını ele geçiren Abdulaziz, İbni Haldun’u zindana attı. Serbest bırakılmasını ardından insanlarla ilişkisini neredeyse kesen İbni Haldun, kendini dini çalışmalara adadı. 1370 yılında Tilimsan Sultanı tarafından kendisine görev daveti iletilen İbni Haldun, bu görevi de kabul ederek siyasal yaşama geri döndü.
Bu makaleden de anlayacağınız gibi İbni Haldun, farklı devletlerin sultanları ile birlikte çalışmış, farklı farklı ülkelerde çok stratejik görevlerde bulunmuştur. Bunun sebebi istikrarsızlığı değil, tam aksine dönemin kabileleri ile kurduğu politik ve stratejik ilişkiler ile sahip olduğu üstün siyasi yeteneği idi. Bu sebepten İbni Haldun, dönemin sultanları tarafından aranan bir isimdi.
1375 yılına gelindiğinde Tilimsan’daki Abdulvadi Sultanı Ebu Hammu, özel bir görev sebebiyle İbni Haldun’u Biskra’daki Davadid Berberileri’ne yolladı. Orada Kalatu İbn Seleme isimli kalede Ben-i Arif himayesinde uzun bir süre yaşayan ve bu dönemde siyasetten uzak kalan İbni Haldun, yukarıda bahsettiğimiz Kitabu’l İber’in ilk giriş kitabı olan Mukeddimat’ı yazmaya başladı.
İbn-i Haldun’un Timur ile Görüşmesi
1400 yılına gelindiğinde Mısır’da, Berkuk’un oğlu Sultan Faraç, Şam üzerine gelen Timur’a karşı bir saldırı girişiminde bulunmak istedi. O dönem Mısır devleti adına çalışan İbni Haldun, henüz 12 yaşında olan Sultan Faraç’ın bu kararını, duyduğu tüm endişelere rağmen engelleyemedi. 68 yaşındaki İbni Haldun, ilerleyen yaşına rağmen bu seferde Sultan Faraç’ı yalnız bırakmadı.
Şam’a geldikleri sıra, İbni Haldun’un şüpheleri doğru çıktı ve Mısır’da kalan Kölemen Emirleri’nin bir isyan çıkardığı duyumu alındı. İsyanı duyan Sultan Faraç, ordusunu orada bırakarak Mısır’a geri döndü. Şam yakınlarında kalan ordunun içinde İbni Haldun da vardı. Bu savaşı mutlak bir galibiyetle kazanan Timur ile İbni Haldun arasında 1400 yılının sonlarında başlayıp, 1401 yılının ilk dönemlerine kadar devam eden uzun bir görüşme yaşandı.
Bu görüşmenin ana ekseni İbni Haldun’un Timur’u, şehir halkına karşı insaflı olması için ikna etmesi olsa da Timur’un amaçlarından birisi, o bölge hakkında İbni Haldun’dan istihbarat toplamaktı. Çünkü o dönem söz konusu bölgeyi en iyi bilen kişi İbni Haldun’du.
Timur’un, kendisinden istihbarat almaya çalıştığını anlayacak kadar zeki olan İbni Haldun, o bölgedeki uygarlıkların doğuşu ve yaşayışlarıyla ilgili çok kapsamlı bir sunum yaparak Timur’un dikkatini başka yönlere çekmiş ve Timur’un asıl işine yarayacak bilgileri vermekten kaçınmıştır.
Mimar Sinan Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Timur, İbni Haldun’dan özellikle Mağrip ülkeleri hakkında detaylı bilgiler istemiş, bunun üzerine İbni Haldun da kuzeybatı ülkeleriyle ilgili uzunca ve kapsamlı bir rapor hazırlamıştır. (Bu raporun bir kopyası Türkçe’ye çevrilmişse de bu çeviri daha sonra kaybolmuştur.) Fakat yine Timur’un asıl işine yarayacak bilgileri vermekten kaçınmış, bunun üzerine Timur da İbni Haldun ile işbirliğine girmekten vazgeçmiştir. Sonrasında ele geçirdiği şehirleri yağmalayıp yıkarak ateşe vermiştir.
İbn-i Haldun’un Ölümü
Bu olaylar üzerine 1401 yılının Mart ayında Kahire’ye geri dönen İbni Haldun, daha sonraki 5 yılını kendi otobiyografisini yazarak geçirmiştir. Aynı dönemde, yazmakta olduğu dünya tarihini de tamamlamaya çalışan ünlü tarihçi bir yandan da kadılık ve müderrislik vazifelerinde bulunmuştur. Ancak 17 Mart 1406’da geçirdiği bir rahatsızlık sonucu hayata gözlerini yummuş ve Nasr Kapısı’ndaki Sufiyye Kabristanı’na defnedilmiştir.
İbn-i Haldun’un Eserleri
Siyasal entrikalardan ve çekişmelerden bunalan İbni Haldun, siyasetten çekilerek kendini kitap yazmaya adamıştır. İşte bu dönemde “Mukaddime” adlı eserini tamamlayan İbni Haldun, Arap ülkeleri üzerinde olmasa bile Osmanlı üzerinde çok büyük etkiler bırakmıştır. Aslında Mukaddime adlı eseri, 7 ciltlik “Kitabu-l İber” adlı eserinin giriş kitabı olmasına karşın, ondan daha büyük bir şöhrete sahip olmuştur.
Kitabu’l İber’de ele aldığı teoriler aracılığıyla Katip Çelebi, Ahmet Cevdet Paşa gibi isimler Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu – yükselişini ve çöküşünü analiz etmişlerdir. İbn-i Haldun’un bilinen diğer eserleri arasında; Kaside-i Bürde Şerhi, Kitab el-Hisab, İbn Rüşd felsefesi hakkında bir risale, Kitab el-Mantık, Marakeş sultanına yazılan bir risale ve Mukaddime yer almaktadır.