Ölümsüz eserleri ile dillere destan olmuş Türk halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, aşık geleneğinin son büyük temsilcilerindendir. 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelmiş, 7 yaşına geldiğinde iki gözünü de kaybederek kör olmuştur. Aşık Veysel Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Kendi anlatımına göre görme yetisini; aynı zamanda iki kız kardeşinin de ölüm nedeni olan çiçek hastalığı nedeniyle yitirdi. Bugün tüm Türkiye’ye duyurduğu türkülerini ise küçük yaşta eline aldığı ve bir daha da bırakmadığı bağlama sevdasıyla yarattı.
Öyle ki Selda Bağcan’dan Fikrek Kızılok’a, Esin Afşar’dan Hümeyra’ra ve daha birçok ünlü müzisyene varana kadar sayısız isim, onun eserlerini seslendirdi. Ancak o sadece; Dostlar Beni Hatırlasın, Kahpe Felek, Güzelliğin On Para Etmez, Uzun İnce Bir Yoldayım, Kara Toprak gibi eserleriyle değil, ilgi çekici biyografisiyle takdir edilen ve saygı duyulan bir kişilik oldu.
Aşık Veysel Kimdir?
Tarihimizin en ünlü halk ozanları denildiğinde akla gelen ilk isimlerdendir Aşık Veysel Şatıroğlu! Aşık halk edebiyatının ustası olmuş, ancak bu ününe pek çok üzücü yaşanmışlıktan sonra kavuşabilmiştir.
Öyle ki onun eserlerindeki ölümsüzlük, Aşık Veysel’in hayat hikayesinin etkileyiciliğinden kaynaklanmaktadır, diyebiliriz. Çünkü o neredeyse tüm hayatı boyunca büyük üzüntüler yaşamış, sınavı henüz küçük bir çocukken gözlerini kaybetmesiyle başlamıştır.
Neyse ki en yakın arkadaşı olacak sazıyla tanışması çok geç olmamış ve derdini ona anlattıkça içindeki ozanı ortaya çıkartmıştır. Kısacası; öğrenilmesi gereken bir isimdir Aşık Veysel Şatıroğlu. İşte bu nedenle, Aşık Veysel’in etkileyici biyografisini incelemeye hemen başlayalım.
Aşık Veysel’in Hayatı
Veysel Şatıroğlu 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar Ana, babası ise Karaca lakaplı bir çiftçi olan Ahmet Efendi idi. Veysel’in dünyaya geldiği yıllarda, Sivas yöresini kasıp kavuran çiçek hastalığı iki kız kardeşinin de ölmesine sebep olurken, Veysel’in de gözlerini kaybetmesine yol açtı. Kaldı ki bu, Aşık Veysel’in talihsizliklerle dolu öyküsünün yalnızca başlangıcıydı.
Hatta kendisi 1901 yılındaki acı olayı şöyle anlatmaktadır:
Ardından büyük bir talihsizlik daha yaşadı Veysel! Çünkü görme şansı olan sağ gözü de bir kaza sonucundan tamamen kapandı. Daha detaylı anlatmak gerekirse babası Veysel’i gözünü açabileceği söylenen bir doktora götürmeden kısa süre önce babasının elindeki değneğin ucu girmiş ve gözünün açılma ihtimali böylece tamamen yok olmuştu.
Yaşanan bu olaydan sonra iyice içine kapanan Veysel için bütün aile çok üzüldü. Ali ve Elif isimlerinde iki kardeşi olan Veysel, artık onların yardımıyla dolaşmaya, ihtiyaçlarını karşılamaya başladı. Gözlerini kaybeden oğlunun oyalanması için ona bir bağlama alan babası sayesinde müzikle tanıştı. İlk dersini Çarmışıhlı Ali Ağa’dan öğrenen Veysel, bilinen ozanların türkülerini çalmaya başladı ve kendini bu konuda giderek geliştirdi.
İlk hocası olan Çarmışıhlı Ali’nin yardımıyla Pir Sultan Abdal, Karaoğlan, Dertli, Rühsati gibi ozanların dünyalarıyla tanışan Veysel, seferberlik sırasında bir kez daha çöküntüye uğradı. Çünkü kardeşi Ali de dahil olmak üzere köydeki tüm arkadaşları sefere katılmışken, o köyde kalmanın üzüntüsüyle bir başına kaldı.
Hatta bu durumu daha sonra şu dizelerle aktarmış:
Düşmanı denize dökerken millet
Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet
Kılıç vurmak için düşman başına.
Bugünler müyesser olsaydı bana
Minnet etmez idim bir kaşık kana
Mukadder harici gelmez meydana
Neler geldi bu Veysel’in başına”
Sonrasında annesi ile babası, Veysel’i Esma adında bir kız ile evlendirdi. Ancak ünlü ozanın çilesi henüz bitmemişti. Nitekim dünyaya gelen oğlu henüz 10 günlükken ölürken, 1921’de annesini kısa süre sonra da babasını kaybetti. Ardından eve aldıkları bir hizmetkar Veysel’in eşi Esma ile kaçarak evi terk etti. Acı üzerine acı yaşayan Veysel, Esma’dan olan 6 aylık kızıyla tek başına kaldı. Fakat kızını da 2 yıl sonra kaybetti.
İkinci eşi Gülizar’la evlenen Veysel, 1931 yılında Sivas Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapan Ahmet Kutsi Tecer’le tanıştı ve aynı yıl Halk Şairleri Bayramı’na katıldı. 1933’te ise Ahmet Kutsi Tecer’in isteğiyle diğer halk ozanları gibi o da Gazi Mustafa Kemal hakkında şiir yazdı. Böylelikle “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası” sözleriyle başlayan ilk şiirini yarattı.
Şiiri beğenilip de Ankara’ya gönderilmek istendiğinde kendisi götürmek istedi ve arkadaşı İbrahim ile birlikte Ankara’ya doğru yola çıktı. 3 ay süren yaya yolculuklarının sonunda Ankara’ya ulaştı ve burada bir yakınlarının evinde 45 gün misafir oldu. Ne var ki karşısına çıkan engeller onun Atatürk’e ulaşmasına izin vermedi, fakat şiiri Hakimiyet-i Milliye gazetesinde 3 gün yayımlandı.
Ankara’da bulundukları sırada Halkevi’nde konser verme fırsatı bulan Veysel ile yol arkadaşı, buradan aldıkları parayla köylerine geri dönebildiler. Köye döndükten sonra yine Ahmet Kutsi Tecer’in yardımıyla köy enstitülerinde saz hocalığı yapmaya başlayan Veysel, şiirini sürekli geliştirdi. Öyle ki 1965’te kendisine özel bir kanunla “anadiline ve milli birliğe yaptığı katkılardan dolayı” 500 liralık aylık bağlandı.
Sazını elinden bırakmayan usta, 21 Mart 1973’te güneş doğmadan birkaç saat önce doğum yeri olan Sivrialan’da hayata veda etti. Arkasında unutulmaz eserler bırakan büyük ustanın evi, daha sonra müzeye dönüştürülerek ziyaretçilere açıldı. İlaveten; ünlü halk ozanının her yıl Şarkışla’da Aşık Veysel Kültür ve Sanat Festivali ile anıldığı bilgisini de verelim.
Aşık Veysel’in Eserleri
Yalın ve ustalıkla kullandığı dili ile hafızalarda yer eden Aşık Veysel’in şiirleri; Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970), Ölümünden Sonra Bütün Şiirleri (1984) isimli kitaplarında toplanmıştır.
Ayrıca Aşık Veysel’in deyişleri; 1970’li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok gibi müzisyenler tarafından düzenlenip seslendirilmiştir. İlaveten; Ölümünün Onuncu Yılında Aşık Veysel’e Deyişler isimli eserde de diğer aşıkların büyük ozan için söylediği deyişler bir araya getirilmiştir.
Ünlü şiirlerinden başlıcaları;
- Ala Gözlü Benli Dilber,
- Aşkın Beni Elden Ele Gezdirdi,
- Bir Derd Ehli Bulsam Derdim Söylesem,
- Bir Küçük Dünyam Var İçimde,
- Derdimi Dökersem Derin Dereye,
- Dostlar Beni Hatırlarsın,
- Gönül Bir Güzeli Sevmiş,
- Hepimiz Bu Yurdun Evlatlarıyız,
- Kara Toprak,
- Memlekete Destan Oldum,
- Sen Bir Ceylan Olsan Ben De Bir Avcı,
- Uzun İnce Bir Yoldayım,
- Dostlar Beni Hatırlasın
Son olarak;
- Uzun İnce Bir Yoldayım isimli eserinin 1975’te Barış Manço,
- 1995’te Yıldız İbrahimova,
- 2002’te Mahsun Kırmızıgül
- 2003’te Tarkan tarafından seslendirildiği bilgisini de verelim.