Bu makalemizde sizlere dünya edebiyatında çok öenmli bir yere sahip olan, unutulmaz şiirlerin sahibi İngiliz şair George Gordon Byron, namı diğer Lord Bryon ve hayatı hakkında bilgiler vermeye çalışacağız. Gelmiş geçmiş en büyük İngiliz şairlerinden biri olarak görülen Lord Byron, romantizm akımının önde gelen temsilcilerindendir. Lord Byron’ın bu denli ünlü olmasının en büyük nedeni sevimli hayat tarzı ve İngilizceyi son derece akıcı bir edebi üslupla kullanabilmesidir.
Dile hakimiyeti öyle bir seviyededir ki, adeta sözcüklerle dans eder. Hiç şüphesiz kendisini bu denli ünlü kılan en önemli özelliği söz cambazlığı konusundaki ustalığıdır. Kelimelerin yerlerinde ufak değişiklikler yaparak cümleler kurmayı seven Byron, ustalık döneminde pek çok eserini bu tür oyunlarla süslemiştir. Ona göre keyif bir günahtır ve bu nedenle bazen günah keyif olabilir.
[renkbox baslik=”Laurence Sterne Kimdir? Hayatı ve Eserleri” link=”https://bilgihanem.com/laurence-sterne-kimdir/” resim=”https://bilgihanem.com/wp-content/uploads/2017/01/laurence-sterne-kimdir-hayati-ve-eserleri.jpg” renk=”kahve” yenisekme=”evet”][/renkbox]
1788’de doğan Lord Byron, 19. yüzyılın başlarında İngiltere’nin Romantik Hareketi’nin önde gelen isimlerinden biriydi. Özellikle cinsel kimliği ile alışılmadık bir yaşam tarzına öncülük ettikten ve büyük miktarda duygu-heyecan verici edebi eser ürettikten sonra Byron, Yunanistan’da henüz genç yaştayken, romantik maceralarının peşinde koşarken vefat etmiştir. Şimdi sizlere, Lord Byron’un kısaca hayatı, edebi kişiliği ve eserleri hakkında detaylı bir bilgi sunacağız.
George Gordon Byron (Lord Byron) Kimdir?
22 Ocak 1788’de, George Gordon Byron (daha sonra “Noel” adını ekledi) ismiyle doğan Lord Byron, hızla solgunlaşan aristokrat bir aileden altıncı nesil Baron Byron’du. Henüz ufak yaştayken genç George, onu terk eden bir babaya, şizofrenik bir anne ve onu kötüye kullanan bir hemşireye dayanmaya çalışıyordu. Sonuç olarak, disiplininden ve ılımlılık duygusundan yoksundu, oysa bunlar tüm hayatı boyunca sahip olduğu özelliklerdi.
1798’de, 10 yaşındayken, büyük amcası William Byron’ın unvanını miras aldı ve resmi olarak Lord Byron olarak tanındı. İki yıl sonra Londra’daki Harrow Okulu’nda öğrenim görmeye başladı. 1803’te Byron uzaktaki kuzeni Mary Chaworth’a derinden aşık olmuş ve bu karşılıksız tutku “Hills of Annesley” ve “Adieu” da dahil olmak üzere birçok şiirinde yer bulmuştur.
Lord Byron, inanılmaz yetenekli kalemi, şiirleri ve kişiliği ile o dönemde Avrupalıları büyük ölçüde etkileyen bir isim olmuştur. Dünyaya geldiğinde bir ayağında sakatlık sorunu olan Byron, çocukken annesi ile birlikte İskoçya’nın Aberdeen kentine giderek, burada çok zor şartlar altında, bir pansiyonda yaşamaya başladılar. Sakatlık sorunu nedeniyle okul hayatında sıkıntı yaşayan Byron, çok hassas bir kişiliğe sahip olduğu için bu dönemlerinin oldukça mutsuz geçtiği bilinmektedir.
George Gordon Byron’un Hayatı
Byron, 10 yaşına geldiğinde amcasının hem mirası hem de “Lord” unvanı ona kaldı ve bu tarihten sonra bu isimle anılmaya başlandı. Bu olaydan sonra yeniden İngiltere’ye dönen anne oğul, bir süre manastırda yaşadıktan sonra hayatları yavaş yavaş düzene girmeye başladı. Lord Byron, hemen özel hocalardan ders almaya başladı, bu süreçte sakat ayağı için de bir doktordan tedavi görüyordu.
Ancak Byron’un tedavi aldığı doktor yeterince iyi değildi. Avukatı John Hanson, Byron’u Londra’ya götürdü ve burada daha kapsamlı bir tedavi görmesini sağladı. Önce ayağına protez takıldı, hemen ardından da burada bir okulda eğitim hayatına başladı. 1801 yılında Harrow’a giden Byron, okulda kendinden küçük çocuklarla kurduğu duygusal bağ ile şiir yazmaya başladı. Bu bağın aynı zamanda cinsel kararsızlığının da temelleri olarak görüldüğü biliniyor.
İlerleyen yıllarda Cambridge ve Yunanistan’da farklı dönemlerde yaşadı. Bu yıllarda cinsel kararsızlığının daha çok yoğunlaştığı da George Gordon Byron hakkında edindiğimiz bilgiler arasında yer alıyor. Bir süre uzak akrabalarından biri olan Mary Chaworth ile flört etti ancak bu ilşki, kadının bir süre sonra sıkılması üzerine son buldu. Bunun üzerine Byron, hüzünlü ve ulaşılmaz aşkları anlatan şiirler kaleme almaya başladı.
1805-1808 yılları arasında Byron, Trinity College‘a aralıklarla devam etmiştir. Okuldan uzak durduğu esnada birçok cinsel deneyim yaşamaya devam etmiş ve tüm bu cinselliği bir kaçış olarak görmüştür. Bu süre zarfında derin borçlanmalar da yaşayan Byron, kumar gibi pek hoş olmayan hobiler edinmeye başlamıştır. Haziran 1807’de John Cam Hobhouse ile kalıcı bir dostluk kurdu ve liberal siyasete başladı.
Lord Byron, edebi topluluğa zeka ve hicivle saldırdı. Bu saldırı ona ilk edebi tanınmayı kazandırdı. 21 yaşına gelen Byron, Lordlar Kamarası‘na yerleşti. Yine aynı yıl, İngiliz Ozanlar ve İskoç Eleştirmenler başlıklı, imzasız bir yergi yayımladı. Bir yıl sonra John Hobhouse ile Portekiz, İspanya, Malta, Arnavutluk, Yunanistan ve Türkiye’yi de ziyaret eden, Akdeniz ve Ege Denizi üzerinden büyük bir tura başladı.
1809 yılında Güney Avrupa’ya ve Yakın Doğu ülkelerine bir gezi düzenledi. Daha sonra İspanya’yı geçerek Cebelitarık Boğazı’ndan Malta’ya ulaştı. Burada da sonu hüsranla biten bir aşka yelken açtı. Evli bir kadına aşık olan Lord Byron, onun uğruna bir düelloya kalkıştı. İlhamla dolu olan yolculuğu sırasında, genç bir adamın yabancı topraklarda seyahat etmeye yönelik düşüncelerinin yola çıkarak 4 ciltlik “Childe Harold’s Pilgrimage”ı yazmaya başladı.
[renkbox baslik=”Oscar Wilde Kimdir? Hayatı ve Eserleri” link=”https://bilgihanem.com/oscar-wilde-kimdir/” resim=”https://bilgihanem.com/wp-content/uploads/2016/06/oscar-wilde-kimdir-hayati-eserleri.jpg” renk=”gri” yenisekme=”hayir”][/renkbox]
Lord Bryon, 1823 yılında Yunanlıların Osmanlı Devleti’ne karşı isyanlarına katılmak maksadıyla, özel olarak bir gemi kiraladı ve Cenova’dan ayrıldı. Yunanistan’ın batısında yer alan Kefalonya Adası’na gideek buraya yerleşti. Kendi servetinden 4 bin sterlini Yunan ordusuna yolladığı ve donanmaya katkı sağladığı da Byron hakkında ulaştığımız bilgilerden biri.
Byron, 19 Nisan 1824’te, 36 yaşında öldü. Ölümü ise bir soyluya yakışmayacak şekilde hazin ve üzücü olmuştur. Byron, humma hastalığına yakalandı ancak doktorlar ona sülük tedavisi uyguladı. Şakaklarına yapıştırılan sülükler çok fazla kan emince, Lord Byron yanlış tedavi sonucunda hayata veda etmiş oldu. Bazı kaynaklar ise bakımsızlıktan öldüğünü yazmaktadır.
Ölümünün ardından İngiltere’de ve Yunanistan’da bir kahraman haline geldi. Cesedi İngiltere’ye geri getirildi, ancak din adamları, tanınmış kişilerin yer aldığı bir mezarlık olan Westminster Abbey’e Byron’u gömmeyi reddetti. Bunun yerine, Newstead yakınlarındaki aile mezarlığına gömüldü. 1969’da, sonunda Westminster Manastırı‘nın zeminine Byron adına bir anıt yerleştirildi.
George Gordon Byron’un Eserleri
1811 Temmuz’unda, Byron annesinin ölümünden sonra Londra’ya dönerek, annesinin kötü bir ebeveyn olmasına ve tüm başarısızlıklarına rağmen derin bir yas tuttu. Londra toplumu tarafından övgüler alan Byron’u “deli, kötü ve tehlikeli” olarak nitelendiren tutkulu ve eksantrik Lady Caroline cesaretlendirdi.
1813 yazında, Byron, aslında evli olan üvey ablası, Augusta ile samimi bir ilişki içine girdi. Bu aşk ilişkileri sonucunda yaşadığı karmaşa ve suçluluk, bir dizi karanlık ve pişmanlık şiirleri olan “Giaour”, “Abydos’un Gelini” ve “The Corsair”i meydana getirdi. Ekim 1816’da Byron ve John Hobhouse İtalya’ya gitti. Yol boyunca birkaç kadınla yaptığı şehvetli ilişkilerini ve bu deneyimleri en büyük şiiri “Don Juan” da betimledi.
Şiir, “Childe Harold” un melankolisinde esprili ve hicivsel bir değişiklikti. Aynı zamanda Byron’un kişiliğinin diğer taraflarını ortaya koydu. Ölümünden önce 16 dörtlük yazmıştı ve şiiri yarım bıraktı. Lord Byron’un roman, şiir ve öykü tarzında yazdığı eserleri toparlayacak olursak; Aylaklık Saatleri, Korsan, Kabil, Mazeppa, Gavur-Bir Türk Masalından Bir Parça, Beppo, İki Foscari ve Don Juan’dır.