Türklerin İslamiyeti Kabulü – Türklerin İslam dinine geçişi tarih konuları arasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Çünkü İslamiyet’in Türklerden sonra dünya genelinde daha çok yayıldığı ve saygınlığının arttığı bir din olduğu kabul edilmektedir. Tarihçiler İslam dinini ilk kabul eden toplumun hangisi olduğu konusunda kesin bilgilerin olmadığını fakat genel kabul görmüş bilgiye göre; İslamiyet’i ilk kabul eden Türk topluluğunun Karluklar olduğu bilinmektedir. İslam dinini ilk benimseyen ve yaşayanların ise Karahanlılar olduğu savunulmaktadır.
Türklerin kendi halinde, sıradan, basit ve küçük kavimler olarak sürdürdükleri hayatları İslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte bambaşka bir boyut almıştır. Din bir insanın sadece iç dünyasıyla alakalı değildir. Aynı zamanda bir toplumun, dış dünyasını, ahlak yapısını, zevklerini, gelenek, göreneklerini, giyimini, dilini ve sanatı gibi daha birçok şeyi etkilemektedir. Dolayısıyla bir dinden başka dine geçmek son derece zor bir karar ve köklü bir değişiklik demektir.
İslam’da Helal ve Haramlar Nelerdir?
Fakat Türkler hiçbir zorlama ve baskı altında kalmadan, kendi hür iradeleriyle İslamiyet’i seçmişlerdir. İslamiyet’ten önce Gök Tanrı dinine inanan Türkler, bu iki din arasında çok fazla benzerlik gördüklerinden İslamiyet’e geçiş yapmışlardır. Türklerin İslamiyet’e geçişleri oldukça önemli bir olay olduğundan tarihçiler Türk Tarihi’ni, İslamiyet Öncesi Türk Tarihi ve İslamiyet Sonrası Türk Tarihi olarak ikiye ayırmışlardır. Türkler ile Müslüman Arapların ilk karşılaşmaları ise 7 yy.’da Halife Ömer zamanında olmuştur.
Türklerin İslamiyet’e Geçişi
Türklerin İslamiyet’le ilk tanışmaları Emeviler Dönemi’ne rastlamaktadır. Bu dönemde Müslüman Araplar Suriye ve İran’ı hakimiyetlerine alarak Maveraünnehir Bölgesi’ne kadar ulaşmışlardı. Seyhun ve Ceyhun Nehirleri arasında bulunan Türklerle de ilk kez bu dönemde karşılaşmışlardır.
Karşılaşmanın ilk zamanlarında Türkler ve Müslüman Araplar arasında tatsız olaylar yaşanmaktaydı. Çünkü Emeviler, Müslüman olmalarına rağmen halka ağır vergiler yüklemekteydi. Kuteybe Bin Müslim’in Horasan Valiliğine getirilmesiyle de bu çarpışmalar daha da büyüdü ve savaşlar bir anda alevlenmeye başladı.
Kuteybe Bin Müslim Maveraünnehir’in doğusuna doğru akınlar düzenlemiştir. Göktürklerin batı kanadını oluşturan Türgeşler güçlü bir savunma göstermişlerdir. Ancak bu mücadele 745 yılında Göktürklerin yıkılmasına kadar sürebilmiştir. Göktürk hakimiyeti sona erince Türk toprakları batıdan Çinlilerin, doğudan Arapların istilasına maruz kalmıştır.
Bu dönemde Emevilerin Arap olmayan Müslümanlara karşı baskıları devam etmekteydi. Sonradan Müslüman olanlara karşı adil davranmıyorlardı. Bu durumdan rahatsız olan bazı kesimler Emevi devletine son vererek 750 yılında Abbasi Devleti’ni kurmuşlardır. Türkler Müslüman Araplarla iyi veya kötü ilişkilerle geçirdiği bu dönemlerde, İslamiyet’i daha yakından tanıma ve keşfetme fırsatı bulmuşlardır.
Türklerin Müslüman Olma Sebepleri Nelerdir?
Türk toplumları İslamiyet ile tanıştıklarında elbette ki tek bir dine ve inanca sahip değillerdi. En yaygın olan dinler; Gök Tanrı, Budizm ve Maniheizm’di. Dolayısıyla genel olarak dini inançlarda bazı farklılıklar bulunuyordu. Farklı inanca mensup toplumlar olduğu için İslamiyet önce yavaş yavaş bazı kesimlerde yaşanmaya başladı.
Türklerin İslam dinine yönelmesinde esas olan faktörleri birazdan detaylıca sıralayacağız, ama önce bu dini yaymada büyük etkisi olan İslam alimlerinden kısaca bahsetmek istiyoruz. Büyük İslam alimi Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre, Hoca Ahmet Yesevi gibi isimlerin yanında, adını bilmediğimiz birçok derviş bu güzel dinin yayılmasına büyük katkı sağlamıştır.
İslamiyete geçiş; bireysel, gruplar halinde ve toplu halde din değişikliği olmak üzere üç evrede gerçekleşmiştir. Bu nedenle zaman ve toplumlar olarak kesin bilgileri söylemek pek de mümkün değildir. Birçok ünlü tarihçimiz Türklerin İslamiyeti tercih etmesinin altında yatan en büyük etkenin Gök Tanrı inancı ile benzerlik göstermesini kabul etmektedir.
Türkler hiçbir zorlama ve baskı altında kalmadan, kılıç zoruyla değil kendi gönül rızalarıyla İslam dinini seçmişlerdir. Bu geçiş süreci yüzyıllar sürmüştür. Az önce de bahsettiğimiz gibi bazı bölgelerde bu geçiş sınırlı sayıda kişiler arasında olurken, bazı yerlerde daha geniş gruplar şeklinde gerçekleşmiştir. Ancak hiçbirisi zorlama ile değil, herkesin kendi seçimleri sonucunda gerçekleşmiştir. Bunda elbette birçok faktör etkili olmuştur.
Türklerin Müslüman olmalarının en önemli sebepleri ise şunlardır;
- İslam dinindeki Allah inancıyla, Gök Tanrı dinindeki Tanrı inancı benzerlik göstermekteydi. İslam dinine girişin ilk şartı olan Allah inancı, zaten Türklerde önceden vardı ve bunu benimsemekte zorlanmadılar.
- İslamiyet’te var olan ahiret inancı Türklerde de vardı. Türkler cennet için uçmağ, cehennem için tamu kelimelerini kullanmaktaydı. Bunun yanında Göktürkler her yıl 5. ayın 10. ve 20. günleri arasında Altın Dağ’a çıkar dua ederlerdi. 8. ayın 5’inde ise Tanrı’ya kurban törenleri yaparlardı. Bunlar da tıpkı İslamiyet’teki hac ve kurban ibadetlerine benzediğinden Türkler bu alanda da yeni dine alışmakta zorluk çekmemişlerdir.
- Türklerde de tıpkı Müslümanlarda olduğu gibi aile yapısı çok önemliydi. Türk aileleri sağlam temellerle kuruluyor, evlenmek, çocuk yetiştirmek, eşlerin birbirine ihanet etmemesi gibi zorunluluklar yaşam tarzı haline getirilmişti.
- Türklerin savaşçı ruhları Müslümanlarla benzerlik göstermekteydi. Türkler Müslüman olduktan sonra İslamiyet’in gaza ve cihat faaliyetlerinde hep ön planda bulunmuşlardır. Türklerdeki “alp” unvanın yerini, İslamiyet’te “gazi” unvanı almıştır.
- İlk olarak Arap Yarımadası’nda kurulan İslamiyet sonraları Endülüs’e kadar yayılmayı başarmıştı. Yayıldığı bu geniş coğrafya içerisinde yaşayan halka refah ve huzur sağlayan İslam dini, dışarıdan gelen gayri Müslim insanları özendiriyordu. 8. yüzyılda İslam dünyası az gelişmiş ülkelerdeki insanların katıldığı, diğer birçok millet tarafından hayranlık uyandıran, refah ve mutluluğun sağlandığı bir medeniyet olmuştu. Bu olumlu şartlar da Türkleri İslamiyet’e yaklaştıran diğer önemli bir sebeptir.
- 8. yüzyılda Orta Asya’daki hakimiyetin neredeyse tamamı Çinlilerin elindeydi. Maveraünnehir topraklarını da ele geçirmek isteyen Çin halkı, Asya’da en büyük gücün kendilerinde olmasını istiyordu. İşte böyle bir dönemde İslam Devleti ordularının Orta Asya’ya gelmeleri Türkler için sevindirici oldu. Yüzyıllardır süren Türk-Çin rekabetinde, Türkler için destek olacak ikinci bir güç ortaya çıkmış oldu. Türklerin İslam ordularının yanında yer almasıyla gerçekleşen büyük bir savaş meydana geldi. İslam orduları ve Çinliler arasında, 751 yılında Talas’ta yapılan bu büyük savaş, Türklerin İslamiyet’e geçişinde en önemli noktalardan biri olmuştur.
Talas Savaşı’nın (751) Nedenleri ve Sonuçları
751 yılında bugünkü Kırgızistan civarlarında yapılan Talas Savaş’ı Arapların galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Çinliler ve Araplar arasında gerçekleşen bu savaşta Orta Asya’nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen Türkler Arapların yanında yer almıştır. Türkler yüzyıllar boyu Çinlilerle savaşmışlardır. Ancak Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra Çinlilerle mücadele edemeyeceklerini anlayan Türkler Abbasilerden yardım istediler.
Bunun üzerine Ziyad Bin Salih kumandasındaki İslam ordusu Türklerle birleşerek Talas şehrine geldi. Burada onları 100.000 kişilik ordusuyla Çin komutanı Kao Sien – Tche beklemekteydi. 751 yılının temmuz ayında gerçekleşen savaş çok şiddetli geçen 5 günün sonunda Çin ordusunun 50.000 ölü ve 20.000 esir vermesiyle sonuçlanmıştır.
Bilge Kağan Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi
Talas Savaşının galibiyetinden sonra Türkler Tanrı Dağları’nın batısında bir devlet kurdular. Buda ve Mani dinindeki göçebe Türklerle ticaret ve alışveriş yapan Müslümanlar arasında bir dostluk oluşmuştur. Türkler Müslümanlarla tanışınca, İslamiyet’in de üstün ve güzel özelliklerini görüp bu dini benimsemeye başlamışlardır.
Talas Savaşının Önemi Nedir?
Bu savaş sonrasında Orta Asya’nın Çin egemenliğine girmesi engellenmiştir. Savaşta esir alınan Çinlilerden kağıt ve matbaa yapım tekniği öğrenilmiştir. Arap milliyetçiliği politikasının yerini, ümmetçi anlayış almıştır. Türkler bu savaş sonrasında İslamiyet’i kabul etmeye başlamış ve yayıldıkları bölgelerde devletler kurmuşlardır. Bu nedenle Talas Savaşı çok önemli bir yere sahiptir.