Merhaba Arkadaşlar Sizlere Vahdet-i Vücûd Nedir sorusunun yanıtını vermeye çalışacağım. Tanrı ile onun yarattığı her şeyle olan bütünlüğüdür olarak verilebilir. Vahdet-i Vücûd bir Tasavvuf düşüncesidir. İlahi olanla (yaratıcı) ile kulun (yaratılan) tek kaynaktan geldiğini ve “bir” olduğunu savunan görüşe Vahdet-i Vücûd denilmektedir. Panteizm yani Evren’in ya da doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşündeki gibi tek hakikatin parçalandığını savunur. Ancak bu düşüncenin içkinliğini savunmaz. Metafizik felsefesine bağlıdır. Materyalist panteizm veya monizm gibi ilk ilke ile evrendeki her şey arasında maddî bir bütünlüğe inanmaz.
Sûfilere göre kendiliğinden var olan (kaimun bizatihi) varlık (vücûd) birdir; o da Hakk Teâlâ’nın varlığıdır. Bu varlık ezelidir; çoğalma, bölünme, değişme, yenilenme kabul etmez. Ancak Hak, zatı itibarıyla değil; sıfat ve fiilleri itibarıyla bütün suret ve şahıslarda mutlak olmaktan çıkmaksızın ve asla değişikliğe uğramaksızın tezâhür ve tecellî etmektedir. İçinde farklılıklar ve değişme barındıran tüm evren ve içindeki canlı ve cansız her unsur, ancak O’nun varlığı ile ayakta durmaktadır.
Yaratılışın amacı; Künt’ü, Kenz yani Gizli bir Hazine idim bilinmeyi istedim ifadesi bütün varlıkların ve tüm evrenin Tanrı’nın yansımaları olduğu anlamını taşır.
Nefsini terbiye eden insan oğlu Şeriat, Tarikât, Marifet ve Hakikât kapılarından geçer ve en sonunda Hak ile Hak olur (birleşir). (Hulul) Hallac-ı Mansur ve Seyyid Nesimi’nin kendilerini ölüme götüren “En-el Hak” sözü, bu inancın yansımasıdır.
“Vahdet-i vücud” tabiri bu öğretinin en büyük sözcüsü olan Muhyiddin İbn Arabi’nin eserlerinde bu kelimeler ile ifade edilmez. Vahdet-i vücud ifadesini ilk defa İbn Arabi’nin öğrencisi Sadreddin Konevi kullanmıştır.
Allah dostları dönemlerinde dinden çıkmakla sapkınlıkla ve şirkle suçlanmıştır. Hallac-ı Mansur, ölüm anında şu sözleri söylemiş ve Allah’tan katillerini bağışlamasını dilemiştir: Ya Rabbi canımı alan bu kullarını bağışla; çünkü onlar senin bana gösterdiğin sırlarından haberdar değiller, senin bana gösterdiklerini onlar göremezler bilemezler.
Bu inancın en büyük temsilcileri Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Niyâzî-i Mısrî gibi düşünürlerdir.